Skip to main content
Am 26. Dezember 2002 begann der Prozess in Ankara gegen die Vertreter der Konrad-Adenauer-, Friedrich-Ebert-, Heinrich-Böll- und Friedrich-Naumann-Stiftung, des deutschen Orientinstituts sowie gegen die jeweiligen türkischen Partner. Über die Vorwürfe gegen diese Stiftungen wird in der Türkei seit einigen Jahren diskutiert. Sie sind auch Gegenstand eines Buches geworden, in dem den Stiftungen vorgeworfen wird, dass diese mit ihrer Arbeit separatistische und islamistische Gruppierungen unterstützen, sowie Umweltschützer mit dem Ziel einer Destabilisierung der Türkei fördern.

Die Türkische Gemeinde in Deutschland und ihre Mitgliedsverbände arbeiten seit vielen Jahren mit den deutschen Stiftungen zusammen. Viele unserer Wochenend-seminare werden ohne Einflussnahme auf unsere eigenständige Arbeit auch finanziell – insbesondere von der Friedrich-Ebert Stiftung – gefördert.

Unsere doch nicht seltene Kritik, die auch gegen Teile der Politik der Parteien und Regierungen zum Ausdruck kommt, war dabei nie Gegenstand einer Diskussion.

Gerade deshalb verdienen die deutschen Stiftungen unseren Dank und unsere Anerkennung.

Deshalb können wir uns nicht vorstellen, dass die vom Staatssicherheitsgericht in Ankara gegen die deutschen Stiftungen erhobenen Vorwürfe haltbar sein können.

Die sicherheitspolitischen Interessen der Türkei genießen ohne Zweifel – wie bei allen anderen Staaten auch der Fall – höchste Priorität und werden von manchen Organen des türkischen Staates auch anders definiert, als sie beispielsweise von den deutschen Stiftungen bewertet werden. Durch Veröffentlichungen entstand in Teilen der türkischen Öffentlichkeit der  Eindruck, die deutschen Stiftungen seien an einer Destabilisierung der Türkei interessiert. Offensichtlich wurden die öffentlich geäußerten Vorwürfe gegen jene deutsche Stiftungen, so unbegründet und haltlos sie auch sein mögen, von diesen nicht genügend ernst genommen und rechtzeitig entkräftet, bevor es zu diesem Prozess kam.

Umweltschutz ist beispielsweise längst keine nationale Angelegenheit mehr.

Vielmehr sollten wir all denjenigen dankbar sein, die sich weltweit für den Schutz der Umwelt engagieren.

Dieser Prozess belastet die deutsch-türkischen Beziehungen. Mithin würden wir es sehr begrüßen, wenn er bald aus Mangel an Beweisen eingestellt wird.

Prof. Dr. Hakkı Keskin[:tr]Alman vakıflarının Türkiye`de yaptıkları çalışmalar nedeniyle haklarında mahkeme yoluyla kovuşturma başlatılmıştır. 29 Ocak`ta yapılan duruşmada mahkeme bu aya ertelenmiştir. Bu mahkemenin Türkiye Almanya ilişkilerini zedelediği görüşüyle TGD nin yaptığı basın açıklaması, değerli bazı arkadaşlarımızın eleştirilerine neden oldu. Böyle bir açıklamaya neden gerek duyulduğu haklı olarak sorulmaktadır.

Bu konuda 6/7 Ocak 2002 tarihlerinde Hürriyet, 8 Mart` 2002 tarihinde Cumhuriyet gazetelerinde „Türkiye Almanya ilişkileri eşitliğe ve ortak çıkarlara dayanmalıdır“ başlığı altında ayrıntılı bir değerlendirme yaptım. Vakıflara rahmetli Dr. Necip Hablemit-oğlu`nun „Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası“ kitabında yapılan ağır suçlamaların önemle üzerinde durularak yanıtlanması gereğini vurguladım.

Konu Türkiye`de yargı önüne gelmiştir. Vakıflar hakkında başlatılan dava Alman medyasında ve kamu oyunda önemle işlenmiş ve yoğun eleştirilere neden olmuştur. Alman siyasi parti ve hükümet yetkilileri bu davayı, Türkiye`de özgürlüklerin ne denli kısıtlanmış olduğuna kanıt olarak göstermekte ve Avrupa Birliği üyeliği konusunda da önlerindeki önemli bir gösterge olarak açıklamaktadırlar. Türkiye-AB ilişkileri konusunda üst düzey yetkililerle yaptığımız tüm görüşmelerde bu konu önemle gündeme getirilmiştir. „Dünyanın dört bir yanında aynı Alman Vakıflarının benzer çalışmalar yaptıkları ve ilk defa Türkiye`de bu çalışmalarından ötürü mahkeme önüne çıkartıldık-ları“ vurgulanmaktadır.

Kanımızca Alman Vakıfları hakkında izlenen yöntem, dost ve müttefik iki ülke ilişkilerine gölge düşürmekte ve Türkiye`de demokratik hak ve özgürlüklerin nedenli sınırlı olduğu, bu örnekle vurgulanmaktadır.

Oysa sözü geçen vakıflar Türkiye`nin ulusal çıkarlarına zarar verecek çalışmalar yaptıysalar, bu konunun Alman hükümetiyle ve vakıf yetkilileriyle görüşülerek ivedi olarak üstüne gidilmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekirdi. Bu tür konularda seçilen yöntem kanımızca budur.

TGD ve ona üye bazı kuruluşlar uzun yılardır özellikle Friedrich Ebert Vakfı`yla bir dizi seminerler düzenlemekteyiz. Onlarca seminerlerinde konuşmacı olarak tebliğler sunduk. Almanya`nın göç ve Türklere yönelik politikalarına çok ağır eleştirilerimiz oldu. Bilindiği gibi TGD bu eleştirilerinde hiçbir çekince ve sınır tanımadan, zaman zaman Federal İçişleri Bakanı`ndan, Federal Yabancılar Görevlisi`ne değin bir dizi siyasi yetkiliye karşı tavır aldı. Bu vakıflardan bize, kamuoyunda yaptığımız ağır eleştirilerden ötürü herhangi bir serzeniş gelmedi.

TGD Almanyalı Türklerin hak ve çıkarlarını savunmanın yanısıra, iki ülke ilişkilerinin eşitlik, karşılıklı çıkarlar ve dostluk temelinde gelişmesine elinden geldiğince katkıda bulunmaktadır. Vakıflara ilişkin basın açıklaması bu amaca katkı dileğiyle yapılmıştır.

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Newsletter abonnieren


zum Newsletter-Archiv

Werden Sie Teil unserer Arbeit!

Unterstützen Sie uns mit Ihrer Spende: